Ortaçağda, ayağı sarması için yumuşak deri ya da kumaştan yapılan ayakkabıların burunları sivriydi. Yolculuk sırasında ise potinler ya da baldırlara kadar çıkan çizmeler giyilirdi. 14. yüzyıl sonlarına doğru öylesine uzun burunlu ayakkabılar üretildi ki, bunlarla yürüyebilmek için ayakkabının burnunu bir zincirle diz kemerine bağlamak gerekiyordu.
Daha sonraki tarihlerde ayakkabılara yüksek mantar topuklar eklendi. Ayakkabıyı korumak amacıyla giyilen mantar topuklu şosonlar 1575`te moda oldu. Ama kötü havalarda ya da çok yağışlı bölgelerde tahta tabanlı ayakkabılar da giyiliyordu.
17. yüzyılın başlarında ayakkabıların yerini alan yüksek topuklu uzun çizmeler, evde bile giyiliyordu. Sonraları, dantelli çorapların görünmesi için çizmelerin üst kenarları dışa doğru kıvrıldı. 1660`tan sonra siyah, üzeri bağcıklı ya da tokalı, kalkık kare burunlu ayakkabılar çizmenin yerini aldı. Kadın ayakkabıları erkek ayakkabılarının modasını izledi. 17. yüzyıldan başlayarak, sivri burun ve yüksek topuklarıyla özgün bir biçim aldı.
1720`lere kadar kare burunlu ayakkabılar yaygındı. Bu tarihten sonra bunların yerini yuvarlak burunlu ayakkabılar aldı. 1770`lerde üstte geniş kıvrımları bulunmayan uzun çizmeler moda oldu. 18. yüzyılda kadın ayakkabıları saten ya da brokardan yapılıyor ve toka, kurdele ya da fiyonklarla süsleniyordu. Yüksek topuklu ayakkabılar 1790`da tümüyle ortadan kalktı. Sokaklar ve yollar öylesine kötü ve çamurluydu ki, insanlar evden dışarıya çıkarken şosonlarını giymek zorunda kalıyorlardı.
19. yüzyılda kadın ayakkabıları saten ya da kadifedendi ve topuksuzdu. Erkekler ise genellikle düğmeli, bağcıklı ya da yanları esnek çizmeler giyiyorlardı. 1860`ların bağcıksız ve yanları esnek yarım çizmeleri çoğu zaman beyaz ipekten yapılıyordu. On yıl sonra yüksek topuklar yeniden moda oldu, çizmeler de yanları düğmeli olarak yapılmaya başlandı. Ayakkabılarda ve çizmelerde hâlâ bez kullanılıyordu, ama ayakkabıların burunları bazen deriden yapılıyordu. 19. yüzyılda kadınlar fabrikalarda ve bürolarda çalışmaya, ayrıca yürüyüş ve bisiklete binmek gibi sporlar yapmaya başlayınca daha sağlam ayakkabılar kaçınılmaz hale geldi. Bağcıklı rahat yürüyüş ayakkabısı Birinci Dünya Savaşı (1914-18) sırasında ortaya çıktı. Günümüzde de ayakkabı yapımında moda önemli rol oynamaktadır.
Topuklu ayakkabılar biz bayanların olmazsa olmazları. Hepimizin mutlaka bir kaç çift topuklu ayakkabısı vardır. Peki hiç merak ettiniz mi ? Kadınlar neden topuklu ayakkabı giyerler ?
Bacaklar daha sık ve sağlıklı dururlar. Vücudun duruş şekli de etkilenir. Göğüs ve basen en az yüzde oranında ileri çıkarlar. Daha dikkat çekici bir görüntü kazanırlar. Topuklu ayakkabılar, kendine güvenli ve otoriter bir imajla birlikte yürüyüş şekli olarak da daha kırılgan bir görüntü verirler.
Yüksek topuklu ayakkabılar bir gecede ortaya çıkmadılar. Yüzyıllar boyu santimetre santimetre yükseldiler.
Ne var ki 16. Yüzyıl da başlayan bu gelişimin öncüleri erkeklerdi. O yıllarda kadınların ayakkabıları da, topuklarının yüksekliği de kimsenin umurunda değildi. Onlar bol ve uzun eteklerin altında kalıyorlardı.
Erkeklerin yüksek topuklu ayakkabı giymelerinin sebebi başlangıçta ata daha rahat binmekti. Yüksek topukla ata binerken, ayak geçirildiği yere iyi oturuyor, kaymıyordu. Genellikle atla dolaşılan o yıllarda yüksek topuk iyice yayılmışken bir süre sonra Avrupa'da insanların yaşamaya başladıkları yoksulluk yılları yüksek topuğa olan gereksinimi daha da arttırdı.
Büyük şehirlerin bile caddeleri çöpten, insan ve hayvan pisliklerinden geçilmiyordu. Yerden 5-6 cm. yükseltilmiş ayakkabılar hem kişileri pisliklerden uzak tutuyor hem de asiler kendilerini halkın bastığı yerden biraz daha uzaklaşmış hissediyorlardı.
Kuzey Avrupa kökenli yüksek tabanlı tahta ayakkabıların tüm Avrupa'ya yayılması da bu tarihlere rastlar.
Yine bu yıllarda yüksek topuk Fransız Kraliyet ailesinin törenlerinde asiliğin bir simgesi haline geldi. Saraya yakın görünmeyi arzulayanlar arasında tabanlarını yükseltme yarışı başladı. Zamanla saraya olan sadakat anlayışı değişti. Erkekler günlük yaşam ve iş koşullarına en uygun şekilde giyinmeye çalışırlarken ayakkabılarının yükseklikleri de normale döndü ama kadınlarınki o seviyede kaldı.
O gün bu gündür, ayakkabının topuk yüksekliği cinsiyetler arası bir gösterge olarak kaldı.
18. Yüzyılda Fransız kadınları yükseklikleri neredeyse 8-9 cm.ye varan işlemeli, kabartmalı ayakkabılar giyerlerken modayı Fransa'dan takip eden Amerika'lı kadınlar da bu tip ayakkabıları giymekte gecikmediler. Aslında bu yıllara kadar Avrupa'da kadın ve erkek ayakkabıları şekil olarak farklı değildi. Gittikçe abartılarak yükseklikleri 15 cm'yi bulan topuklu ayakkabıları o yıllarda sadece üst sınıfa mensup kadınlar giyebiliyorlardı. İlginçtir ki 19. yüzyıla gelene kadar tüm dünyada ayakkabılarda sağ, sol farkı yoktu.
Zaman geçtikçe, kadınların ayakkabıları daralıp, incelip, topukları yükseldikçe, erkeklerin ayakkabıları da o derecede kabalaştı, topukları iyice alçaldı. 1900'lü yılların başlarına gelindiğinde, zarif ve yüksek topuklu ayakkabı sadece kadını simgeliyordu.
Kadınların yüksek topuklu ayakkabılarla yürümekten mutlu olup, olmadıkları bilinemez. Yüksek topuklu ayakkabı topuğu yükseltir ama vücut ağırlığının parmaklara binmesine sebep olur. Ağırlık merkezinin yerinin değişmesi dengeyi etkiler, yürürken kısa kısa, manken yürüyüşü denilen birbirlerinin önüne doğru adımlar atılmasına neden olur. Bu tarz yürüyüşte omuzlar geriye atılır, göğüs ileri çıkar, baş havaya kaldırılır, karın ve baldırlarda kaslar gerginleşir, kalça sağa-sola sallanarak vücut ağırlığı dengelenmeye çalışılır. Ama en ufak bir dikkatsizlikte denge bozulur, sendelenir, bacaklarda bükülme, ayak bileklerinde incinme olabilir.
Burada yanlış olan insan vücudunun anatomik yapısının fiziksel dengelerini zorlamaktır. Bazı kadınlar bu gayri tabii dengesiz durumda gün boyu durmak zorunda kalabilirler. Ama bazıları eve gittiklerinde de yine isteyerek yüksek topuklu terliklerle dolaşmaya devam ederler: Bunca pediatrik sorun getirmesine, hayatı zehir etmesine rağmen kadınların 5 santimden yüksek topuklu ayakkabıları giymekte niçin bu kadar ısrarcı olduklarının izahını doktorlar bile yapamamaktadır.
Yüksek topuklu ayakkabılar sadece ayaklarda ve dizlerde problem yaratmıyor, değişen ağırlık merkezinin yerinden dolayı omurlar da etkileniyorlar, bel ağrıları başlıyor. Uzmanlar ayrıca tabana binen yük nedeniyle ayak tabanının da genişlediğini belirterek, akşamüstü satın alınacak ayakkabının ertesi sabah ayağa bol gelebileceği, insanların her iki ayakları da tamamen eşit olmadığından, satın alırken ayakkabıların her iki ayakta da denenmesi gerektiği konularında uyarılar yapıyorlar.
Yüksek topukların giyenlere olduğu kadar çevreye verdikleri zarar da önemlidir. 60 kg. ağırlığında bir kadının, ağırlığının yarısının 1 santimetre kare alanındaki topuğuna uyguladığı basınç 30 kg/cm2 dir. Bu durağan bir yüktür. Topuklarına basa basa yürüyen bir kadın yere kat be kat daha fazla basınç uygular. Yani zarif bir kadının topuklu ayakkabılarıyla yere yaptığı basınç dünyadaki en büyük filin basıncından bile çok yüksektir. Bu nedenle topuklu ayakkabılar halı ve ahşap kaplamalara zarar verirler, asfaltta tırların bile yapamayacağı izler bırakırlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder